Bırak elimi artık Nilüfer!

Elimde bir eski resmin
Karşımda son mektubun var
Şarkılarda senin ismin
Etrafımda yabancılar.
Ağlıyorum yine gündüz gece
Son bir kere göremedim seni diye
Çekilip bir köşeye ağlıyorum yine..'

Bunu bir kere daha yazdığımı hatırlıyorum ama başka çarem yok. Mapusta hayata yeniden dönüşüm böyle başlamıştı.
O zamanlar Mireille Mathieu'nün ‘‘Acropolis Adieu’’ şarkısını pek seviyordum. Mathieu bana Edith Piaf'ı hatırlatıyordu.
Elbette bir Piaf değildi ve hiç olamayacaktı; ama hatırlatıyordu.
Ve ‘‘Acropolis Adieu’’de, hâlâ çözemediğim bir büyü vardı.

Hapse düşüşümün ilk aylarıydı. Mevsim bahardı. Ben Sağmalcılar Cezaevi'nde sol müşahede bölümünün bir hücresindeydim.
Bölümde benden başka otuz dokuz kişi daha vardı. Onlar da hücredeydiler.
Hücrelerin kapısı hiç açılmazdı. Gardiyanlar yemeği demir parmaklıkların arkasından tabaklarımıza boşaltırlardı.
Yemeklerin bir kısmı bu yüzden mutlaka demir raylara dökülürdü. Ben çorbamı kaşıklamadan önce bir bezle rayları silerdim.
Sonra arka bölmedeki lavabo-tuvalette bezi bir güzel yıkar, parmaklıklara asardım.
Ve akşamları yüzlerini göremediğim otuz dokuz arkadaşa şarkılar söylerdim.
Bazen de onlara Nazım'ın ‘‘Saman Sarısı’’ şiirini okurdum.
Şiir tamı tamına 45 dakika sürerdi.
‘‘Elleri gümüş şamdanlarda mumlardı.’’

Sonraları bir gün babam transistörlü ufak bir radyo yolladı.
İyi çeksin diye onu hücremin parmaklıklarına asardım. Haberler dışında müzik de arardım.
Bir akşam radyonun düğmesini açtım ve o anda dünyam değişti.
Olağanüstü bir kadın sesi, Türkçe, ‘‘Acropolis Adieu’’yü söylüyordu. Üstelik şarkıdaki büyüyü daha da gizemli hale getirmeyi biliyordu.
O Nilüfer'di. Nilüfer'in sesiydi.

O zamanlar Ayşe'ye âşıktım. Ama o beni hapse girer girmez terk etmişti.
Bana bir de veda mektubu yazmıştı. Ama mektup bana gelmemişti.
Doğruca sıkıyönetimin ‘‘yazılı deliller’’ dosyasına girmişti.
Af çıkmasa bir de aşktan yargılanacaktım.
Nilüfer'i dinlerken bu yüzden ağlamıştım.
‘‘Elimde bir eski resmin
Karşımda son mektubun var.’’
Ayşe'nin eski resmi bile yoktu. Son mektubu da sıkıyönetim dosyasındaydı.
Nilüfer'in bu şarkıyı da içeren ‘‘Yeniden Yetmişe’’ CD'sini masamda bulduğumda dünyam yeniden değişti.
‘‘Bırak yakamı artık Nilüfer’’ diye mırıldandım.
Sonra ‘‘O kırık aynada’’ kendimi gördüm.
‘‘Dünya dönüyor, sen ne dersen de/Yıllar geçiyor fark etmesen de...’’
Artık bunu fark etmeye başlıyordum.

Yavuz Gökmen / Hürriyet