
Kah tanga bikinileri, aerobik taytlarıyla sinema perdesindeydiler, kah ağır rüküş tuvaletleriyle gazino sahnesinde... Kah günde dört tane kiraladığımız video filmlerde arabesk şarkıcılarının aşık olduğu illa ki bahçesi havuzlu evlerin afro saçlı zengin kızı oldular, kah poşet içerisinde satılan dergilerin kapaklarında aralık dudakları ve şuh bakışlarıyla aklımızı başından aldılar. Onlar seksenlerin şahane kadınlarıydı.
Onu birileri "Haydar Paşa'nın gelini" diye lanse etmişti memlekete. Hani şu İstanbul'un meşhur tren garına adı verilmiş koskoca Haydar Paşa'nın torunuyla evliydi sözüm ona. Ta Fransa'lardan kalkmış gelmiş, uzun sarı saçları, hep aralık duran tavşan dudakları, şehvetli bakışları ve anadan üryan kılıklarıyla aklımızı çelmişti.
Öyle ki aslında Haydar Paşa'yla uzak yakın ilgisi olmadığını öğrendiğimizde o çoktan küpünü doldurup Fransa'ya dönmüştü bile. Türkiye'de kaldığı süre içerisinde filmlerde oynadı, sahneye çıktı, kameralara cömert pozlar verdi ve azmetti, bir de plak doldurdu. Şimdilerde seksenlerin bütün "kitch"liğini barındırdığı için arşivciler arasında çok gözde olan o bir tek long-play'inde olmayan sesiyle ordan burdan toplanmış şarkılar söylüyordu.
Al Bano-Romina Power'in meşhur ettiği "Felicita"dan tutun da, Ajda'nın "Petrol"üne kadar. Yıllar sonra Fransa'da yayınlanmış bir kitabı Türkçe'ye tercüme edildi ve o günlerde gazeteler "Haydar Paşa'nın gelini yazar oldu," diye haber yaptılar bu durumu.
Kitabı alıp okumak zahmetine girmedim, ama plağı hala arşivimin baş köşesinde. Şarkılarını dinlemek sabır istese de cüretkar kapak resimleri içimi açıyor baktıkça.
Haydar Paşa'nın kemikleri sızlıyor mudur hala, orası meçhul.
Hakan Tok / www.birzamanlar.net