Gırgır


1980 askeri rejiminin muhalif basını soluksuz bıraktığı yıllar, demokrasiye dönüşün ürkek tartışmaları içinde Konsey'de görevli generalin ayakkabısının bağcığıyla uğraştığı 'ters açı' fotoğrafın uyarı hatta gazete kapatılma nedeni sayıldığı günler.

Sözün, yazının yetersiz kaldığı o dönemde mizah devreye giriyor.Gırgır dergisi, çıktığı andan itibaren siyasi eleştiriye yer veren, kapak konusu Türkiye'nin gündemi olan bir mizah dergisi. Muhaliflik genlerinde var. Ancak Gırgır en büyük patlamayı 1980 sonrasında yapıyor.
Özal'lı yıllarda ise haftalık tirajını 600 binlere çıkararak, dünyanın 3 büyük mizah dergisinden biri haline geliyor.Gırgır'ın yaratıcısı, usta çizer Oğuz Aral'ı kaybettik.
Leman dergisi, ustanın fotoğrafının altına 'Bizi bir büyük mesele ve ekmek sahibi yaptı. Başımız sağ olsun' yazarak siyah kapakla çıkmış.Oğuz Aral bir ekoldü, sadece kendisinden izler taşıyan bir çizer kadrosu yetiştirmekle kalmadı, 1980'lerde Gırgır dergisi okuyarak dikta ya da tek parti dönemlerinde bile muhalif olmanın ne anlama geldiğini öğrenen bir okur kitlesi yarattı.
Haftalık dergisinde kendisiyle yapılan son röportajda Oğuz Aral, 1950'li yıllardan bu yana medyanın geçirdiği değişimi şöyle anlatıyor:'Artık gazetecilik pahalı bir iş haline geldi. Eskiden üç beş kuruş para bulup, iki bobin kağıda gazete çıkardı. Bütün o eski ve ünlü gazeteler çok az parayla çıkmıştır. Ama gazetecilik artık yabancı girdileri, yüksek tirajları, hızlı makineleri, ofset baskıları içinde barındırıyor.
Gazeteleri öyle bir hale getirdiler ki, satıştan değil ancak ilanla ayakta duruyor. Mecburiyet, zorunluluk ve çaresizlik başlıyor. Belki de Gırgır'ın en büyük başarısı ilansız ayakta duran o zamanın ilk yayını olmasıdır.Gırgır'ı çıkarırken bir gün Haldun Simavi ile oturuyorduk. Günaydın'ın üçte iki tiraj kaybettiği, bizim ise 600 bin sattığımız Turgut Özal'ın başbakanlık yılları. Bana, sen bindirdikçe tiraj alıyorsun, biz yaladıkça düşüyoruz dedi. Bu kadar basit. İktidar beslemesi ile gazetenin ayakta durması imkansızdır.'
Gazetecilik ilişkiler mesleğidir. Yaratıcılığı sağlayan, ortamlardır. Geçmişin gazete binaları, 'labirent'lere benzemezdi, Oğuz Aral 'Ben masamdan yazı işleri müdürüne, manşete ne gireceğiz diye bağırırdım' diye anlatıyor. Babıali kuşağını buluşturan Sirkeci lokantaları ve meyhanelerinin 'akademi' gibi olduğunu anımsatmış: Melih Cevdet'ten, Orhan Kemal'e, Yaşar Kemal'den, Bedri Rahmi Eyüboğlu'na uzanan dostluklar.
Günümüzün Laila'sına benzemeyen sıcak insani ilişkiler.Oğuz Aral, Babıali'nin mesleki değerlerine ve 'muhalif duruşu'na özlem duymakla birlikte Gırgır'da topladığı yazar çizer kadrosuyla, karikatürü yeni kuşaklara sevdirmeyi başarmış,
Türkiye'nin en genç okur kitlesini yakalamayı bilmişti.
Güle güle büyük usta.

Derya Sazak / Milliyet