
Avcıların lideri, dostları Profesör ve Rodi ile kırmızı urbalılara kök söktürdükçe keyiflenir, İngiliz askerlerinin her yenilgisinde "Yaşasın Amerika" diye bağırırdık.Hep yanımızda iki arkadaş gezdirmeye özen gösterirdik. Çünkü avcıların reisi Teksas gibi, Nevada Rangerleri'nin yüzbaşısı Tom Miks'in de, Ontorio Gölü kıyısında kale kurmuş milliyetçi kurtların lideri Kaptan Swing'in de ikişer dostları vardı.
Zagor'cular Çiko benzeri bir tosunla gezerlerdi.Sokağa çıktığımızda kapıları "toc - toc" diye vurur, içerdekilerin "kanun namına" kapıyı açmalarını ister, çıkmazlarsa sopadan tüfeklerimizle "zıp, zıp" diye ateş ederdik. "Smack" veya "pack" diye yumruk attık mı karşıdan genellikle bir "ouck" sesi çıkardı. Dostlarımız şaşırınca"Hay bin kunduz" veya "Hay dedemin köse sakalı" gibi tuhaf nidalar fısıldar, düşmanlarımız vurulunca "Kahr..." diye bağırırlardı. Bunun anlamını bilmez, ama okulda duyduğumuz "kahrolasıca" benzeri bir küfür olduğunu tahmin ederdik. Asıl sözcüğün "Kahretsin" olduğunu öğrenebilmemiz için 20 yıl geçmesi ve Amerikan dizilerinden televizyonlara tercüme yapanların Türkçeyi kahretmeleri gerekecekti.Böyle garip sesler çıkarsalar da iyi çocuklardı, bize pek yabancı gibi gelmezlerdi.
Zorda kalmadıkça kimseyi öldürmez, hep kötülere karşı iyilerin safında yeralır, her tür tehlikeye karşı cesaretle öne atılırlardı. Düşman hep kalleşçe arkadan vurur, gözüne toprak atar, tuzak kurar, ama onlar bir yolunu bulup kurtulur ve bizi iyilerin zaferiyle taçlanan mutlu sonlara sürüklerlerdi.İçkileri sigaraları yoktu. Doktor'la Konyakçı, her gittikleri yerde ilk gördükleri "Saloon Bar"a dalıp konyak içmeye koyulsalar da 18'lik Yüzbaşı Tom sütten şaşmazdı. Ben Teksas'ın elinde bir gün olsun sigara görmedim. Zagor taş uçlu baltasıyla saldırıya geçtiğinde "Aahhyaakk" diye tuhaf çığlıklar atsa da ağzından hiç kötü söz çıkmazdı.
Hepsi erkekti, ama erkekliklerini asla ortaya koymazlardı. Mahcup çocuklardı. Kulver Kalesi'nin komutanı Albay Brown'ın kızı Suzi, Tom Miks'e ne zaman evlilikten söz açsa, bizim Yüzbaşı, yanaklarına kara kalem taramalar şeklinde yansıyan utangaçlık emareleri gösterip, oradan sıvışıverirdi.Buna karşın "bizimkiler," yani Tarkan ve Karaoğlan gibiler, yanlarında arkadaş filan gezdirmez, kurtlarıyla dolaşır, iyi döğüşür, hem testiden şarap içer, hem de genellikle düşman komutanlarının kızlarını buldular mı "Allah yaratmış" demezlerdi. Herhalde daha gerçek tiplerdi. Ama geç kalmışlardı.
Onlar geldiğinde ilkokul zulalarına çoktan Teksas - Tom Miks'ler yerleşmişti.Yıllar sonra bu kez Amerikalılar kırmızı urbalar giyip, uzak diyarları işgale başladılar ve bu kez oralarda "vatanseverler," "Kahrolsun Amerika" diye bağırır oldular. Ama yine çok geçti.Çünkü biz artık Amerikan dilinde yumruk atıp, küfür etmeyi öğrenmiştik. Öyle ki, ilk kez İngiltere'ye gidip de Buckingham Sarayı önünde kırmızı urbalıları görünce bir an, "iki smack atsam mı" diye düşünmüştüm. Ama silahları yoktu ve oldukça sevimli görünüyorlardı.
Asıl şaşkınlığı ise bu kış Ontorio'ya giden eşimin dönüşünde yaşadım. Orada herkese Kaptan Swing'i sormuş; kimseler tanımamış. Ontorio kurtlarını, Kaptan Swing'i, Gamlı Baykuş'u, Mister Blöfü ve uyuz it Puik'i sadece oralarda yaşayan Türkler hatırlıyorlarmış. Ancak bölgede onlara ait hiçbir ize rastlamamışlar.Sonra öğrendik ki, Amerikan özgürlük hareketini yücelten bütün çizgiromanlar Amerika'da hiç yayınlanmazmış ve çoğunlukla İtalyanlarca çizilip, Avrupa'da ve Ortadoğu'da pazarlanırmış. Yani biz, onların kıtasını işgal edenlere, yıllardır onlar yerine öfkelenir dururmuşuz.60'larda doğanlar, çeyrek asır boyunca bu kahramanlarla büyüdüler. Bizim saçlarımızda gümüş teller belirirken, Yüzbaşı Tom, 25 yıl önceki halinden hiçbir şey kaybetmedi. Ama ne çare ki devir değişmişti. Tozlu bozkırlarda at binip süt içenlerin, hızlı silah çekip sıkı yumruk atanların müşterisi kalmamıştı.
Tay Yayınları, geçen ay Tom Miks - Teksas türü çizgi romanları artık yayınlamayacağını açıklayarak "kahramanlar döneminin sonu"nu ilan etti. Yeni bebeler, artık bilgisayarlarının ekranında kendi yönettikleri savaşlara komuta ediyor, sahte kahramanlara gerek duymuyorlardı.Herkesin bir kahraman olduğu çağın kapısı aralanırken, ben de eski kahramanlarımı arşiv sandığımın bir köşesine yerleştirdim.
İlerde bizim torunlar, kendi dillerinde küfredip, kendi dillerinde tepki göstermeyi öğrenirlerse, dedelerinin ders kitaplarının arasına gizlenen bu çizgiromanlardaki "Vay dedemin köse sakalı" türünden nidalarını okuyup, epey eğlenecekler herhalde...
Ama o zaman, ne süt içen mahcup kahramanlar kalmış olacak, ne de kalede oturup Yüzbaşı yolu gözleyen komutan kızları...
Can Dündar / Milliyet