Hoşgeldin JR!

O bahar Erbakan hapisteydi. MSP davasının bir numaralı sanığıydı. Şeriat devleti kurmaya ça­lışmakla suçlanıyordu. Türkeş, idamla yar­gılanmak için Ma­mak'taki 28. Tümen'de kurulan mahkeme sa­lonunun inşaatının bit­mesini bekliyordu. Demirel evinde göz hapsindeydi.
Bülent Ecevit, Ara­yış dergisini çıkarıyor­du. Bülent Ersoy henüz erkekti.
Çok da değil 15 yıl önceydi. 1981 baharı...
Türkiye'de tek bir kanal vardı. Yayın 19.50'de başlar, geceyarısı biterdi.
Ve Dallas pazar geceleri yayınlanırdı. Ha­berlerden hemen sonra....
O bizim, ilk pembe dizimiz, ilk gözağrımızdı. Tele-misafirlerin en gözde dizisi, aile sohbet­lerinin vazgeçilmez gündem maddesiydi.
Erkekler arasında Pamela'cılar, Sue Ellen'cılar ve Lucy'ciler vardı. Kızlar Bobby'ye hayrandılar. Galiba henüz ortalıkta bu kadar çok kötü adam yoktu ki JR'ın kötülüklerine pek şaşılır, "Bu kadar da olmaz" diye hayret edilirdi.
O bahar ben üniversitede öğrenciydim. Radyo stajı için Diyarbakır'a gitmiştim. Dal­las'la yaşayan büyük kentlerin uzağında yeni dünyalar keşfetmek için çıktığım bu uzun ilk gençlik yolculuğunda Diyarbakır'ın ücra bir köyünde, kerpiç bir evin, keçilerin ağılına biti­şik kurulmuş tek göz odasında bütün ahaliyi pür dikkat Dallas izlerken bulunca gözlerime inanamamıştım. Diyarbakır'ın yoksul köylüle­ri, yer sofrasında süt çorbası kaşıklarken Ewing'lerin fırtınalı aile hayatında kaybolup gidiyor, Teksas'lı petrol zenginlerinin peşine takılıp hayal dünyalarında Diyarbakır Dallas hattını arşınlıyorlardı.
O an ne Ecevit'in dergisi, ne Türkeş'in mah­kemesi, ne Bülent Ersoy'un erkeklik belgesi umurlarındaydı. JR'ı kim vurdu..? Herkes O'nun derdindeydi.
Üstelik işin ilginç yanı Diyarbakır'ın ücra bir köyündeki bu soru İngiltere ve Amerikan ka­muoyunun da en gözde sorusuydu: Sahi JR'ı kim vurmuştu?
BBC'de JR'ın karnına saplanan iki kurşunu izle­mek için tam 25 milyon İngiliz ekran başına koş­muştu. Türkiye'de o gece hayat durmuştu. Ameri­ka, uluslararası çapta bir kötü adamını kaybetme kuşkusuyla uykusuz kalmıştı. Kennedy'nin katili bile bu kadar merak edilmemişti.
12 Eylül sonrasında sokağa çıkma yasaklarında pek çok korkulu geceyi süsleyen Dallas, sonunda TRT'nin parası yetmeyince o yaz veda etti bizlere...
Sonraları üzerine nice kitaplar, tezler yazıldı, dünyayı kasıp kavuran bu sabun köpüğünün...
Ardından hiç olmayacak şey oldu.
Özal iktidara gelip de Petrol Ofisi'nin hisse se­netleri satışa çıkarılınca reklam filminde JR oyna­dı. Dünün kötü adamları, itibar kazanmaya başla­mışlardı. Kurnaz bir köşe dönücülüğün insana prestij sağlayan bir haslet olarak algılanır hale gel­mesinin ilk örneği oldu JR. Ülkede birşeylerin de­ğişmekte olduğunun ilk işaretini verdi.
Zamanla "10 yılda 15 milyon JR yetiştirdik her yaştan"... Reklam yıldızı, parti lideri hattâ başba­kan olanlar çıktı aralarından...
Nihayet geçen hafta Dallas yeniden döndü ek­ranlara... Tam 15 yıl sonra... Bu kez her gece ve ha­berlerden hemen önce...
15 yıl öncesini hatırlayanlar için Show'da Dallas seyretmek ne ilginç bir serüven... Dallas bitip de haberler başlayınca şaşıp kalıyorsunuz:
JR aynı JR, ama haberlerde dün sanık olan Erbakan, şimdi Başbakan... Ray halâ kahyalık yapıyor, ama gazeteci Ecevit, şimdi Başbakan adayı... Baba Ewing yine petrol kralı; ama Baba Demirel Güniz Sokak'tan Çankaya'ya taşındı çoktan... Pamela ay­nı Pamela, ama Bülent Ersoy artık "Bülent Abla"...
Ne çok şey değişmiş son 15 yılda...
Şimdi rakip kanallar ve rakip pembe diziler de var Dallas'ın karşısında... ve tabii Dallas'laştırılmış bir hayatın izdüşümleri...
Ekran kötü adamlardan, Dallas'vari sosyete iliş­kilerinden, kanunsuz şirket dalaverelerinden geçil­miyor.
Dün, yayına girdiğinde sokakları boşaltan dizi, bugün Yalan Rüzgarı'yla boğuşuyor. Ama fazla iş yapamıyor. Çünkü seyirci de bir hayli değişti 15 yıl­da... Artık dişlerinin arasından bıçak gibi gülümse­yen JR'ın üçkağıtçılığı kimseyi şaşırtmıyor. Parsa­dan haberlerdeyken JR'ı kim izler ki..? Yine de maziyle hasret gidermek isteyenler için hoş bir sürpriz oldu Dallas...
Bugün hayatımıza sirayet eden pembe dizilerin atasını ve O'nun entrikacı kötü adamını özlemle selâmlıyoruz:
Ekranlara hoşgeldin JR..!
Bir sen eksiktin zaten...

Can Dündar / Milliyet-25.08.1996