
Bu "tarihi misyon" için Nesrin Topkapı seçildi. İyice sarılıp sarmalandı, omuzları şalla, bacakları şalvarla kapatıldı. Eline boncuklu baston verilip stüdyoya alındı. Kameralar, en "edepli" görüntü alabilecek şekilde konumlandırıldı.
Ve 1981'nin ilk dakikalarında Nesrin Topkapı belirdi ekranda... Siyah beyazdı gerçi ama, öyle bir çalkaladı ki kalçalarını, bizim kuşağın hafızasında rengarenk yer etti. 3 dakikalık bu şölen bittiğinde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesindi.
Nitekim olmadı da... Halkımız her yılbaşı arifesinde "bi daha... bi daha..." diye tempo tutmaya başladı ve Topkapı yanılmıyorsam 3 yıl boyunca, bir nevi "devlet sanatçısı" rolünde Türk halkını elinden tutup bir yıldan öbür yıla "hoplatma" işini üstlendi.
Komikti aslında; devletimiz, yıl boyunca kamu ekranlarında yasakladığı şeyleri (Orhan Gencebay da onlardan biriydi) kullarına yılbaşı hediyesi olarak veriyor, "Hadi biraz da sizin istediğiniz olsun bari" deyip yasağın delinmesine 3 - 5 dakikalığına göz yumuyordu. İşte böyle bir "devlet terbiyesi" ile yetiştik biz.
Sonra... bir gün geldi, o zamana kadar, dansözü sadece yılbaşı geceleri, o da uzak bir kameranın merceğinden, şal - şalvar kundağında görebildiğimiz dönemden, aynı anda 20 kanalda 40 çeşit dansözün cıscıbıldak raksettiği rengarenk bir döneme geçtik. O kadar ki, - yine hiç unutmam - bir meslektaşımız, gece haberlerini, çevresinde dönüp duran 3 dansöze el çırparak kapatmıştı. Onca kıtlıktan sonra, bunca bolluk!.. Böyle bir "kültür şoku"nun etkisiyle yetişmiş bir nesilden ne fayda bekleyebilirsiniz ki?
Yılbaşında Tarkan'ın arkasında rakseden Mezdeke'nin peçesinin, Türkiye'nin dışarıdaki imajına zarar vereceği uyarısını duyunca "işte o kültür şokuyla yetişmiş kafalardan biri" dedim kendi kendime... Yıllar yılı Türkiye seyircisine konan ambargo, şimdi global ölçekte dünya seyircisinden esirgenmemeliydi.
Öyle de oldu netekim. "Altı kaval üstü şişhane" denilen kıyafetten "peçe" atıldı, yerine "Zoro maskesi" takılarak "altı kaval, üstü Şikago" bir görüntü yaratıldı. Ağızlar yerine gözler kapatılınca Türkiye'nin imajı kurtarıldı. Nasıl çok partili rejimimiz müdahalesiz yürüyemiyorsa, çok dansözlü rejimimiz de müdahalesiz oynayamıyor ne yazık ki...
"Tek dansözden çok dansöze" ani geçişin yarattığı travmadan bunlar hep...
Belki de "az göbekli" bir "geçiş dönemi"ne ihtiyacımız vardı.
Can Dündar / Milliyet