Ah, şu uyuşuk, sevimli, erotik terlikler!
Geçmiş içimde ikinci bir kalp gibi atıyor." Yeni tanıdığım bir yazar; John Banville'in sözü bu.Nabzı henüz geleceğin heyecanlarına ayarlı olan yirmili ve daha genç yaşlardaki okur belki tam kavrayamayacak ama Banville doğruyu söylüyor.Belli bir yastan sonra insan anlıyor ki, "bugün, şu an, şimdi" dediğimiz ne varsa, çok ince bir denge üzerinde duruyor.Beklenmedik bir anda geçmiş bütün canlılığıyla hemen orada bitiveriyor.Tenha bir sokakta giderken evlerin birinden gelen çocuk kahkahası... Kireç badanalı bir duvarın tepesinden aşağı sarkan begonvil... Kısa kesilmiş san saçların gizleyemediği sancılı gözler... Ahşap masanın üzerine buruşturulup bırakılmış deve resimli sigara paketi... Parmak arası kauçuk şıpıdık terliğin yarattığı o tatlı tembellik duygusu ve sütlü kahve rengi ayaklar...Evet, evet! Neredeyse her şey, çok alakasız nesneler bile bir anda geçmişi çağınveriyor; bir anda olmadık kuytuları kurcalayıveriyor.
Şu sıralarda en hoşuma giden moda ne biliyor musunuz?Sabah, öğle, akşam; plajda, sokakta ve hatta abiyc olarak bile giyilen parmak arası bantlı kauçuk kadın terlikleri. (Yıllar önce 'tokyo' derdik bunlara, sonra o iğrenç çapraz bantlı terlikler çıkınca, tokyonun da tadı kaçmıştı, bilen bilir.)Yaz uyuşukluğu, güzel sıradanlık, light erotizm, iddiasızlık kisvesi altında iddia ve bedene özgürlük veren sadelik...
Parmak arası kauçuk terlikler deyince...Elimde değil, bir anda geçmişe gidiyor ve ergenliğe iki adım mesafedeyken yetişkinlere özgü melankolik dalgalanmalara kapılmış oğlan çocuğunun; kendi küçüklüğümün peşine düşüyorum...Henüz şekillenmemiş bir dünyası var çocuğun...Daha doğrusu o dünyada tek şekil var: Onunla hemen hemen aynı yaşlarda olan ve ya mahalle kuaförünün kapısında ya da bir apartmanın önündeki sette günlerini geçiren kız...Gözleri çok hüzünlü, kahkahası ise şaşırtıcı biçimde çok şen şakrak kız...Ve onun terlikleri!Gizlenmeye çalışılan yoksulluğa beklenmedik bir zenginlik katan; iç sıkıntısını yenmek için yüzlerce kez balon yapılıp patlatılan sakızların rengindeki o terlikler!Her şeyi anlatıyor o terlikler!Gitmiş ve bir daha gelmeyecek babaya duyulan özlemi, okuldan uzak-tatilde olmanın sevincini; yaklaşan kadınlığın heyecanlarıyla korkularının harmanını; manikürcü kıza annesinden gizli baktırdığı fallarda geleceği hep karanlık çıkmasına karşın hiç kaybetmediği umutlarını, hepsini, hepsini anlatıyor...Sonra...Oğlanın korktuğu oluyor. Daha kızla doğru düzgün iki çift laf edemeden, birlikte kahkaha atamadan, anne-kız mahalleden taşınıyor. Kız eşyaların yerleştirildiği kamyonete binerken, gözünde yaşlar, oğlanı fark ediyor. O anda bile hınzır biçimde göz kırpmayı başanyor ve el sallıyor. Oğlanın gözüne sakız pembesi terlikler takılıyor son kez.O sevimli nesne bir anda el değmemiş ve kayıp bir aşkın simgesi olarak beynine kazınıyor.
Böyle işte! Bir yaştan sonra hiçbir nesne insanın gözünde sadece nesne olarak kalamıyor.İşe bakın ki, ben bu yazıya otururken yaz giysilerinden, yaz modalarının yaz aşklarını andırmasından filan söz edecektim aklım sıra!Olmadı!Çünkü...
Hani ne demişti o yazar!"Geçmiş içimde ikinci bir kalp gibi atıyor."
Haşmet Babaoğlu/Vatan