Yıllar ne kadar acımasız böyle...

Her ikisi de, ailemden ve sıcacık evimden uzakta, Fransız lisesinin taş binasının duvarlarıyla yalnızlığımı paylaştığım o zor günlerimdeki can arkadaşlarımdı.
İkisi de yatılı yaşamda benim ve arkadaşlarımın ayrılmaz parçasıydı.

Birini, Orhan Günşiray'ı kaybettik.Ötekini, Tony Curtis'i ise tekerlekli sandalyedeki fotoğraflarında hüzünle seyrettik.
Onlar 1960'ların sinema ilahlarıydı. O yıllarda Türkiye bir yoklar ülkesiydi. Amerikan filmleri ancak 5-10 yıl sonra gelirdi Türkiye'ye.O nedenle sinema yaşamımızın büyük bir bölümünü Türk filmleri doldururdu. Onları büyük zevkle izlerdik, çünkü onlar bizlerin yaşamlarını beyazperdeye yansıtırdı. Gençlik hayallerimizin erişilmez aşklarını o filmlerde tadardık. O günler, Türk sinemasının altın yıllarıydı. O altın yılların üç altın "esas oğlan"ı vardı: Ayhan Işık, Orhan Günşiray ve Göksel Arsoy...
Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz Orhan Günşiray bıçkın, gözünü budaktan esirgemeyen delikanlıyı canlandırırdı hep. Aslında bu tip, kendi karakteriydi. Çok yakışıklı, sportmen bir adamdı. Dudaklarında sürekli hayatla dalga geçen bir gülücük taşırdı.Onun dünyayı takmayan bu tavrına ve çapkınlığına bayılırdık.
Orhan Günşiray'ı ben ilk kez 1959 yılında "Fosforlu Cevriye" filminde izlemiştim. O dönemin en güzel kadınlarından Neriman Köksal'la oynuyordu. "Fosforlu Cevriye" sanırım o dönemin en iyi iş yapan filmlerinden biri olmuştu ve Orhan Günşiray'ı Yeşilçam'ın zirvelerine taşımıştı.Ondan sonra Orhan Günşiray film setinden film setine koşmaya başladı. Arka arkaya filmler çevirdi, büyük paralar kazandı. Ama özel yaşamında da filmlerindeki gibi yaşamla dalga geçen gülücüğüyle yaşıyordu.O nedenle parasını tutamadı. Bir sürü ticari işe girdi çıktı. Hemen hepsinde zarar etti. Ama sinemadan ara ara uzaklaşsa da hiçbir zaman kopamadı. Sinema eğitimi almamıştı ama o sanki doğuştan aktördü ve macera filmleri için bulunmaz bir karakterdi.Gençliğimin ve yatılı yaşamımın yalnızlığının en iyi arkadaşını yitirdiğim için ölümü beni çok etkiledi.
Tony Curtis arkaya taranmış siyah dalgalı saçlarıyla o zamanki gençlerin idollerinden biriydi. Onun Gina Lollobrigida ve Burt Lancaster ile çevirdiği "Trapez" filmini belki on kez izlemiştim. Filmin sonunda Gina'nın onu terk edip Burt'la gitmesini bir türlü affedememiştim. Tony Curtis'in ajanslardan ekrana düşen tekerlekli sandalyedeki hüzün verici fotoğrafını, Günşiray'ı yitirdiğimiz gün görmek, yediğim ikinci darbe oldu. Yıllar ne kadar acımasız. O yakışıklı idolümüzü ne hale getirmiş.Ben Orhan Günşiray'ı 28, Tony Curtis'i de 25 yaşında tanıdım.
Ne acı...Orhan Günşiray artık yok.
Tony Curtis ise tekerlekli sandalyeye mahkûm.

Tufan Türenç/Hürriyet