Hasta Siempre!

Nathalie Cardone adlı bir genç kadındı. Fransız uyruklu olduğu söyleniyordu ama şarkı İspanyolca'ydı. Şarkının adı ‘‘Hasta Siempre’’, yani ‘‘Sonsuza Kadar’’dı. ‘‘Sonsuza kadar’’ iddialı olduğu kadar önemli bir kavramdı.
Şarkıdan birkaç sözcük dışında tek kelime bile anlamıyordum. Sadece TV'de rastlarsam, şarkının muhteşem klibini izliyor ve Nathalie'yi vücudunun her zerresiyle yudumluyordum.
Klipteki dans sahnesini unutamıyordum. Bir de Nathalie'nin diğer kadınlarla birlikte çamurlar içinde çıplak ayaklarıyla yürüdüğü sahneyi.
Bu sahneyi hafızama kaydediyor ve tekrar tekrar yaşıyordum.
Sonra Ernesto Che Guevara'nın öldürüldükten sonra çekilmiş, gözleri açık fotoğrafı ekrana geliyordu. Fotoğraf siyah-beyazdı.
Che bu fotoğrafında bile değme canlıdan daha canlıydı.
Nathalie fotoğraf ekranda iken şöyle diyordu:
‘‘Hasta Siempre commandante.’’
Bu ‘‘sonsuza kadar komutan’’ demekti.

Hasta Siempre'nin bir CD'sine rastladım. Bir arkadaşımla birlikte doyasıya dinledik.
Ondan ayrıldıktan sonra CD'yi her tarafta aradım, bulamadım.
CD'de, şarkının her türlü versiyonu vardı. Çeşitli çalınışları ve Cardone'nin söyleyişi vardı.
Sonra İstanbul Galleria'da bir müzik dükkânında sordum. Genç bir delikanlı elime bir CD tutuşturdu.
CD'ye baktım. Üzerinde ‘‘Dünya devrim şarkıları 2’’ yazıyordu.
‘‘Bu değil’’ dedim. ‘‘Ben Hasta Siempre CD'sini arıyorum.’’
‘‘İkinci ve on yedinci parçalar Hasta Siempre'dir’’ dedi. İkinci parça Nathaile Cardone'nin söylediği şarkıdır. On yedinci parça da enstrümantal biçimidir.''
CD'yi satın aldım. Diğer parçalara bakmadım.
Eve dönünce ilk işim CD'yi müzik setine koymak oldu.
CD'de zaplamayı sevmediğimden sabırla ikinci parçayı bekledim.
Evet oydu ve gözlerimi kapatıp dinledim.

Sonra parçalar arka arkaya aktılar. ‘‘We shall over come’’ ve ‘‘Enternasyonal’’e eşlik ettim.
Derken, Bella Ciao başladı. İtalyanca değil, İspanyolca söyleniyordu. Çaresiz susup oturdum.
Sonra sıra on altıncı şarkıya geldi. Ortalığı çok tanıdık, bildik bir lisan kapladı.
Bu benim ana dilimdi. Melek Hanım'dan kusursuz öğrendiğim dildi.
En ufak bir aksanı olmayan dildi. Sevgili Türkçem'di.
‘‘Günlerin bu gün getirdiği, baskı zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez...’’
‘‘1 Mayıs Marşı’’ydı.
Ben bu marşı çok seviyordum.
‘‘Sonsuza kadar’’ sevecektim.

Yavuz Gökmen / Hürriyet