Büyüsünü yitiren dünya

Çocukluğumun portakal ve muz kokulu kasabasını nasıl unuturum?
Gayrak çakıllı sokaklarından su akar, inek ve eşek geçer, ama pek araba geçmezdi.
Zaten bütün kasabada durmadan bozulup duran iki kamyondan başka motorlu araç yoktu.
Yaylaya göç hazırlıkları haftalar önce başlardı. Çörekler açılır, denkler hazırlanır, helvalar yapılır, kervanın hayvanları peylenirdi. Denkler develere, katırlara yüklenir, eşeklere ve atlara binilir, uzaktan yankılanan bir türkünün eşliğinde alacakaranlıkta yola düşülürdü.
Sarp ve ince yoldan geçebilmek için hayvanların bütün dikkatlerini ve maharetlerini sonuna kadar kullanmaları gerekirdi.Her dönemecin, her yokuşun, her belin kendisine göre bir öyküsü, menkıbesi vardı ve yeri geldikçe onlar anlatılarak yola devam edilirdi.
Bazı yerler şeytanlıydı, bazılarında hortlaklar gezinirdi, bazıları yırtıcı hayvanların tuzak kurduğu köşelerdi.
Büyülü bir dünya içinde gece konaklayacağımız yere varır, yıldızların altında yataklarımızı serer, ateşimizi yakar ve gerçeklerle düşlerin birbirine karıştığı gölge oyunları, ses yankılanmaları arasında uykuya varırdık.
İkinci gün akşam vakti yaylaya ulaşmış olurduk.Kırık dökük kamyonların da yaylaya kadar tırmandığı olurdu. Kamyonu görünce bütün çocuklar bağırarak aracın peşinden koşar, uygarlığı selamlardı. Kamyon demek, aynı zamanda özgürlük ve macera demekti. Bilinmedik yerlere gidip, kentleri görebilmek demekti.
Çocukların çoğu 'muavin' (sürücü yamağı) olmayı hayal ederlerdi. Tüm yaşamlarında ulaşabilecekleri en üst mertebenin 'muavinlik' olduğuna inanmışlardı.
Ben kentten geldiğim için biraz mesafeli davranırlardı bana. Kent hakkında sorular sorarlardı. "Mersin'de yollar tahtadanmış, essah mı?"
"Yok, oranın yolları da çamurdan," demeye dilim varmazdı işte, övünmek için olmalı,
"He ya" derdim, "bizim orada yollar tahtadan yapılır."
Sonra içimi bir korku kaplardı, ya gider de yolları görürlerse, yalanım şıp diye meydana çıkmaz mıydı?
Şimdi zaman geçti, çocukluk kasabamın yolları asfalt artık. Deniz kıyılarına varıncaya kadar her yer apartman, apartman, apartman.
Portakal bahçeleri, muz bahçeleri katledildi. Her yer araba dolu. Her evde televizyon. Kimse menkıbelere inanmıyor artık. Dünya büyüsünü yitirdi sanki.
Ve insanı yitirdi. Artık insanlar birbirine yardımdan hoşlanmıyor. Paradan başka bir şey düşünmüyor. Her şey pazar ekonomisine endekslendi.
Yaylaya bir saatte çıkılıyor. Çocuklar kamyonların peşisıra bağırarak koşmuyorlar.
Kimsenin birbirine ayıracak zamanı yok. 'Vakit nakittir' artık.
Çağdaş dünyada yitip giden bir şey var.
Büyü müdür, insan sevgisi midir, doğanın ve insanların saflığı mıdır, tam olarak bilemeyeceğim.

Türker Alkan / Radikal