
Şimdi artık siz oradan geçince kapılarına tuğla örülmüş bir hiçbir yer göreceksiniz. "Ya geçtik galiba" deyip geri yürüyeceksiniz... Ama artık hiç o kadar geriye gidemeyeceksiniz!
Tipitip’i değiştirmişler bir de. Kargacık burgacık bir memleket insanıyken, cılız, kendi halinde bir karakter iken, semirmiş, bir oto galericisine dönmüş Tipitip. Yarısı ağzımızdan taşarak çiğnediğimiz, yumuşatmak için ağzımızda çevirirken ağzımızda biriken tükürüğü gürültüyle içeri çekmeye çalıştığımız o sakızın, o gizli gizli sevilen kahramanı gitmiş artık. Çünkü her şey şişmanlıyor, değişiyor, paldır küldür devriliyor bu ülkede.
Buna "dinamizm" deniyor. Liman Kahvesi’nin yerine dinamik bir iş merkezi açılıyor.
İnsanların kişisel tarihleri çatır çatır sökülüyor zamandan. Herkes kendi tarihine teğelle tutturulmuş olduğu için, biri ipin ucunu çekiverdi mi, hatıranın yakaları açılıveriyor.
Oysa ne acayip çocuklardık biz.
Hamburgercide buluşmak hâlâ "zengin çocuklarının" yaptığı bir şeydi o zaman. Biz, muzu bitmesin diye yavaş yavaş yiyen çocuklardık.
Tavuk da bir yılbaşı kahramanıydı o zaman.
Anılar 9 kasetlerini, o kasetlerin klişe resimli kaset kapaklarını elden ele gezdirirdik. Hiçbirimiz Anılar 8’in, 7’nin, yani işte önceki sekiz kasedin nerede olduğunu bilmezdik.DJ Hakan Gündüz’ün yüzünü de bilmezdik biz.
O zaman televizyonlar herkesin yüzünü gösteren bir şey değildi daha. Televizyonlar, insanların eteklerinden, pantolonlarından, yakalarından içeri giren bir şey değildi o zaman:
Biz, gazetelerdeki "Sadece arkadaşız" cümlesini gerçek zannederdik.
Big In Japan ile Self Control şarkılarının sözlerini, okunuşlarıyla bir kâğıda yazar, bu işi ciddiye alır, yalan yanlış ama büyük bir disiplinle ezberlerdik.
Biz, radyodaki "Oyun Bahçesi" karakterlerinden şüphe etmeyecek kadar enayi idik. Onlara sinir olmayı, aslında büyüdükten sonra öğrendik.
Her nasılsa aynı ciddiyetle "Penceresiz kaldım anne"yi de dinledik.
Kemalettin Tuğcu’nun akıttığı gözyaşları kurumadan "Gülünün Solduğu Akşam"ı okuyup, sanki her şey bizim suçumuzmuş gibi ağladık."
Biz sanki hep yaşamadığımız, geç kalıp kaçırdığımız "olaylı günlerin" yasını tutar gibiydik. Vatkalı gömleklerimiz, önleri kabartılmış saçlarımız, beyaz çoraplarla giydiğimiz espadrillerimiz, dar paça pantolonlarımız ile babalarımızdan öğrendiğimiz üzere Cumhuriyet’i "dikkatli" okur idik.
Sonra bir gün Aykut Sporel’in öldüğünü, Tipitip’in değiştiğini, Liman Kahvesi’nin kapandığını öğrendik."Sonra büyüdük" diyeceğim ama, biz hiç şimdiki çocuklar kadar hızlı büyümemiştik. Yoksa artık tadını o kadar sevmediğimiz o Alaska Frigoları niye yerdik?
Ece Temelkuran / Milliyet