Ayın karanlık yüzü


G-8 konserinde Pink Floyd’u dinleyince yine “Ayın Karanlık Yüzü”ne gitti aklım… Benim kuşağım için bütün zamanların en unutulmaz albümüydü. Kapağından üçgen ışık prizmasına soldan bir huzme girer ve prizmada kırılarak rengârenk dağılırdı. O zamana dek, Beatles tipi 3'er dakikalık kısa parçalara alışkındık. Böyle, birbirine zincirlenerek uzayıp giden temalar, etkileyici ses efektleri yeniydi. Plaktan yankılanan müzik, insanı soyut bir boşluğa çeken girdap gibiydi. Pink Floyd'un "Dark Side of the Moon'u, 1973'te piyasaya çıkmış, 30 milyondan fazla satmış ve 14 yıl müzik listelerinin zirvesinde kalarak bir rekora imza atmıştı. Ödevden "başımızın çatladığı" uzun gecelerde gözlerimizi semaya çevirip henüz bir hayalden ibaret olan sevdalımızın siluetini arardık, "ayın karanlık yüzü"nde...
Albümde ilk dikkatimi çeken parça "Time" olmuştu. Parçanın girişinde bir saatin tiktakları, dinleyeni huşu içinde uyutuyor, sonra aniden alarm çalarak gaflet uykusundan uyandırıyordu. Seviyorduk bu parçayı; dinlerken dans ediyor, hayal kuruyorduk ama sözlerini anlamıyorduk. 10'lu yaşlarımızın sonlarındaydık henüz... Zaman, bir ışık prizmasından süzülürcesine tembel ve asude akıyor, saatler geçmek bilmiyordu. Parçanın da bundan söz ettiğini anladığımızda, vakit geç olmuştu.

"Bir bir sayarak saniyelerini sıkıcı bir günün, Harcayarak geçiriyorsun saatlerini düşünmeksizin Dolanarak bir karış toprağın üzerinde doğduğun yerin, Bekleyerek birini ya da bir şeyi sana yol göstermesi için... Bıkkınsın güneş altında uzanmaktan, Yağmuru izlemek için evde oturmaktan, Gençsin ve yaşam uzun; ve öldürecek zamanın var bugün..." (Nedime Harmandağlı'nın tercümesi, "Pink Floyd", Stüdyo İmge, 2000)

Okullar bitti sonra... Önce akreplerle yelkovanlar, sonra takvim yaprakları "büyük koşu"ya başladı. Sessiz gecelerde Pink Floyd dinleyerek hayal kurmaların, dans ederken bir öpücükle aşkı bulmaların devri bitti. Güneşten, "ayın karanlık yüzü"nü göremez olduk. Sonra bir gün... şarkının dediği oldu: "Ve sonra bir gün fark edersin ki 10 yılı arkanda bırakmışsın".

Öyle oldu gerçekten... İlk gençliğimizin o akmak bilmez kum saati, gürüldeyen bir çağlayana döndü. 30'larımızı aşıp arkaya baktığımızda, peşinden ölesiye koşturduğumuz şeyin, kendi sonumuz olduğunu fark ettik. "Time" adeta bunları biliyor, "Yapma" diye çığlık çığlığa peşimizden koşuyordu: "Ve koşuyorsun ve koşuyorsun yetişmek için güneşe; fakat o batıyor, Ve hızla dolanıyor doğmak için arkandan bir kez daha, Güneş aynı güneş, fakat sen daha yaşlısın, Daha soluksuzsun ve bir gün daha yakınsın ölüme".

Saatin alarmı buymuş meğer... "Ayın Karanlık Yüzü"nü yeniden fark ettiğimizde vakit geç olmuştu. Onu dinlemeyenler çabuk yaşlandı, o ise hep genç kaldı. Belki de sırrı buydu, 32 yıl taptaze yaşamasının ve bunca yıl zirvede kalmasının...

Can Dündar/Milliyet