Yoğurtçu

Yedi tepeli İstanbul'un parke taşlı Arnavut kaldırımı sokaklarında dolaşır, ellerindeki çanı sallayarak geldiklerini belli ederlerdi; Bağırıp etrafı rahatsız etmezlerdi. Hoparlörleri hiç olmadı! Ahşap evlerin kafesli pencerelerinden, sokağı daha iyi görebilmek için ileri uzanmış cumbalardan uzatılan sepetlere veya çocuklarla gönderilen tabaklara yoğurt koyarlardı. Yoğurtçular, yoğurtları Silivri'den tepsiler içinde alırlar ağaç askının iki kefesine ikişer adet üst üste dizerlerdi. Yoğurt satışında tabak önce el terazisinin kefesine yerleştirilip diğer kefeye beyaz mermer veya düzgün taşlarla darası alınıp boş tabak dengelenir sonra istenilen gram konurdu. Sipariş eğer kaymaksız isteniyorsa teneke el küreğinin ucuyla kaymak tepsiden sıyrılır, bir silkeleyişte küçük çekmeceye aktarılır sonra da külçe halindeki yoğurt bıçakla kesercesine tabağa kalıp gibi yatırılarak tartılırdı. O zamanlar ne 15-20 katlı gökdelenler ne de paketlenmiş vakumlu yoğurtlar ne de meyveli yoğurt çeşitleri icat edilmemişti.

Haluk Özözlü/sihirlitur.com