Bakarken Pencereden...



Adamo geliyor... 60'lı yıllarda ülkemizi neredeyse mesken tutmuş olan sanatçı, uzun bir aradan sonra, bir-iki yıl önce de Ankara Müzik Festivali kapsamında gelip bir konser vermişti. Meraklıları için mesafeler pek önemli bir engel teşkil etmemiş ve epeyce sayıda insan Ankara'nın yolunu tutmuştu. Adamo bu sefer İstanbul'da olacak; Yapı Kredi Sanat Festivali'nin davetlisi olarak, 8 Haziran gecesi Açıkhava'da sahneye çıkacak; Ankara'ya gidememiş olanlar, gidip de çok memnun kalmış olanlar konserin yolunu tutacak o gece. Peppino Di Capri geldiğinde, Açıkhava tıklım tıklım dolmuş ve herkes şaşırmıştı, belki bu sefer de öyle olur, belki Adamo da Di Capri gibi yapar ve Türkçe bir şarkı söyler...
60'lı yıllarda (özellikle ikinci yarısında) Avrupa'da çok yaygın bir üne sahip olan sanatçı, son albümünü kısa bir süre önce yayımladı Fransa'da. EMI tarafından yayımlanan "Par Les Temps Qui Courent" adlı bu albüm eleştirmenlerin büyük bir kısmından tam not aldı ve sanatçının olgunluk döneminin en üst noktası olarak kabul edildi. Hala yazıyor üretiyor Adamo; Fransa ve Japonya başta olmak üzere, bazı ülkelerde hatırı sayılır bir alıcısı da var. Ama yine de bütün bunlar, o eski günlerin kıyısından bile geçemiyor. 45'liklerin yüz binlerce sattığı, mutlaka bir numaraya yükseldiği, haftalarca orada kaldığı o yıllar, yalnız Adamo için değil, bütün o dönemin insanları için artık yalnızca gerektiğinde sığınılabilecek bir "anılar limanı"... Artık neon ışıkları Adamo için de gözleri kamaştıracak kadar çok parlak değil... Artık hiç kimse, yeni bir plağı satışa çıktığında, yeni bir konseri ilan edildiğinde Adamo için kuyruklara girmiyor... Ama yine de, sanatçıyı oldum olası takip etmekten vazgeçmeyen, şarkılarına herhangi bir şarkı gibi değil de bir "hayatımın şarkısı" muamelesi gösteren epeyce insan var. İşte, tam da bu nedenle, Adamo besteliyor, hala albüm yapıyor; İstanbul ya da Tokyo farketmez, şehir şehir gezip hala şarkı söylüyor.
Adını hep "ünlü Fransız şarkıcı Adamo" olarak duymuş olsak da, Adamo aslında İtalyan... Sicilyalı. Ailesi, sanatçı henüz yalnızca üç yaşındayken göç etmeye karar veriyor Belçika'ya. Yıl 1947... Brüksel'deki hayat, bütün İtalyan göçmenler için olduğu gibi, Adamo'nun ailesi için de zordur. Sanatçı hem çalışır hem de okur... Buna rağmen son derece parlak bir öğrencidir. İnternetteki siteler, ağız birliği etmişçesine bu ayrıntı üzerinde özellikle durmuşlar: "Hem okuyup hem de çalışan parlak öğrenci" tesbiti ya herkese çok ilginç gelmiş, ya da net üzerinde hep aynı kaynaktan yayılmış.
Adamo'yu, Belçika'da popüler bir şarkıcı haline getiren ilk plak 1963 yılında yayımlanır. 'Sans Toi Ma Mie' adlı 45'lik Belçika'da bir numaraya kadar çıkar ve tam sekiz ay kalır listelerde. Aynı yıl, "Amour Perdu", "N'est-ce Pas Merveilleux ?" ve "Tombe La Neige" de yayımlanır ve bu şarkılar yeni bir efsanenin doğmakta olduğunu gösterir herkese. Robert Collin'in "Het Belgisch Hitboek" adlı kitabına bakıp söylersek; bu plakların üçü de listeleri altüst eder ve çok satar. Bu plakların arasında bizi en çok ilgilendireni hiç kuşkusuz "Tombe La Neige"dir. Bu plak ile birlikte, Adamo'nun ünü Belçika'dan Fransa'ya, oradan da bize sıçrar. Zaten Fransız ve İtalyan şarkıcılara özel olarak çok fazla ilgi gösterdiğimiz, bazen kafa-göz yarma pahasına onları zorla stüdyolara itekleyip "Türkçe plak" yaptırdığımız bir dönemdir... Adamo da bundan nasibini alır... Sezen Cumhur Önal ve Fecri Ebcioğlu arasında sürüp duran "yabancı star paylaşım savaşları"nın bir tanesinin sonucunda Fecri Ebcioğlu'nun hissesine düşer Adamo. Fecri Ebcioğlu, "Tombe La Neige"yi "Her Yerde Kar Var"a çevirir ve bu plak Türk Popu'nun en çok satan plaklarından biri olur. Herkes (aşağı yukarı herkes) "Kar"ı karşısına oturtup dertleşir, "bak buz oldu kalbim" der ve "yağma artık" diye yalvarır durur... Ama dinleyen kim, Adamo'dan sonra, henüz yolun en başındaki Ajda Pekkan da söyler aynı şarkıyı ve binbir gayretle; Adamo'nun kırık-bozuk Türkçe'sini aynen tutturmaya çalışır.
Bu "kırık-bozuk"luk, niyeyse herkese çok cazip gelir, Türkçe plaklar arka arkaya çıkar. Adamo, bir yandan Belçika üzerinden geçtiği Fransa'da ününe ün katmaya gayret ederken, öte yandan da Fecri Ebcioğlu'nun yazdıklarını elinde kağıt ezberlemeye ve söylemeye çalışır... "İsmini Haykırıyorum" ve "Sen Sevme Beni" adlı plaklar birinci plak kadar olmasa da epeyce ilgi görür ve "bu millete bir Adamo yetmez" görüşünün doğmasına yol açar. Böylelikle Okyay'ı kazanır Türk Popu. "Adamo gibi şarkı söylemek" ile ünlenen Okyay, Adamo'ya yaslanmasa bile çok iyi bir şarkıcıdır, hatta böyle yapmasa daha da iyi edermiş ama ne yazık ki sanatçının plak şirketi böyle düşünmüyordu muhtemelen ve "Adamo gibi" şarkı söylettikleri üç-beş plaktan sonra şarkıcıyı kapının önüne koydular... İşin aslına dönersek; Bütün 60'lar, Adamo için şaşaa içinde geçti. Sanatçının yaptığı her plak çok fazla sattı. Bunlardan "La Nuit", "Ton Nom" ve "Inch'Allah", hem Avrupa'da hem bizde en çok tutmuş olanları. Adamo'nun, bizim listelerimizde göründüğü son plaklarından biri (70'lerin hemen başında) "Mon Cinema" oldu. Bu plak sonrası, çoğu ülkede olduğu gibi, bizde de Adamo tamamen unutulmaya yüz tuttu.
"Her Yerde Kar"ın olduğu o günlerden beri çok fazla şey değişti. Yalnızca Japonya'da hala çok satan (ki onlar herkese bayılıyor) Adamo'ya memlekette kaç kişi, kaç gazete "star" muamelesi yapacak bilmiyorum ama, epeyce insan için hala "bambaşka biri" olma özelliğini koruduğuna eminim. Bu yazıyı sonuna kadar getirebildiğinize göre, bu insanlardan biri de siz olmalısınız. Muhtemelen siz de o gece orada olacaksınız Dikkat edin, göz yaşlarınıza söz geçiremiyebilirsiniz. Ya da etmeyin. Salın kendinizi gitsin.

Naim Dilmener/Bir Zamanlar