
Bir siyah beyaz fotoğraf...annem ve ben. Bakışlarımız, önümüzde uzanan hayatın bilinmeyen heyecanlarıyla dolu olduğunun kanıtı. Merakla bakıyoruz çünkü objektife. Muhtemelen ben, az sonra annemin bana alacağı bir oyuncağın hayalini kurmaya başlamışım bile. Bileğimdeki nazar boncuklu altın bilekliği göstere göstere, objektife poz vermem, içimdeki küçük kadının belki de ilk uyanışlarından. Baş ucumda uyuduğum rugan pabuçlarımın yerini hiç bir şey tutmasada... Annemse " işte bu benim kızım, hem güzel hem de bana ne kadar benziyor di mi?" der gibi süzülmüş... Bütün anneler, çocuklarına bu kadar güzel mi görünür bilmem? Gerçekten o kadar güzel ki...
Fotoğrafa odaklandıkça, daha da ötesini görüyorum. Piknikler, dünyaya geldik bir kere ler, ispanyol paça pantolanlar, beyaz kelebekler, rakı bardağında balık olsamlar filan filan... Okul yılları, okul arkadaşlıkları, otobüs aşkları, bitmeyecek sandığım ilk aşk, ilk serüven...Ve kendimi bir küçük hanım olarak hissetmeme neden olan o çamaşırıma bulaşan taze kırmızı. ilk şaşkınlığım, ilk denizden mahrumiyetim, erkeklere kaçamak bakışlarımdaki o hınzır gülümseme. Samimi ama utangaç bakışmalar. Tatil sonu mektuplaşmaları, beyaz kağıtlara sinmiş bir erkek kokusu, sonradan sıkılmış parfümün mürekkebi dağıtan harfleri tamamlama sevdası. Şimdi bütün bunları yazarken, kendi çocukluğumdan çok başkasının çocukluğunu dışarıdan seyreder gibi oluyorum. Sanki bunlar hiç yaşanmamış, öyle hooop diye bir yerde, mesela 30 lu yaşlarda kucağıma bırakılıvermiş gibi. Oysa şimdi ki benin yansıması bu yaşananlar...Daha da yaşanacaklar... Hepsi tıpkı o siyah beyaz fotoğraftaki gibi konuşacaklar.
Annemi özleyeceğim, bizim dere gören evimizi, çocukluk aşkımı, muammer dedeyi, iğde ağacımızı, rugan pabuçlarımı, filli parkı özleyeceğim. O fotoğrafa bakar gibi bakacağım çocukluğuma. O fotoğraf gibi koruyacağım , daima...
Sibel Bengü