Büyü gibiydi...
15 bini aşkın Pink Floyd sevdalısının doldurduğu İstanbul'daki Roger Waters konseri, kendinizi ellerine teslim etmemenizin olanaksız olduğu bir büyü gibiydi...
İstanbul Kuruçeşme Arena dev konserlere ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Henüz Sting fırtınasının etkisinden kurtulamamışken, önceki akşam gerçekleşen Roger Waters konseri, 'Torunlarımıza anlatılacak hikâyeler' kısmında baş köşeyi aldı.
15 bini aşkın Pink Floyd sevdalısının "Roger, Roger" tezahüratları arasında el sallayarak gelen rock müziğin efsane kişiliği, sahneden saçılan kıvılcımların arkasında "Are You Ready" diyerek büyüyü başlattı.
In The Flesh" ile açılan konserin ilk setinde, yetmişlerde birer yetişkin olan kuşağın gönlünde taht kuran Pink Floyd şarkıları çalındı. "Mother", Syd Barrett'li siyah beyaz görüntüler eşliğinde "Set The Controls For The Heart Of The Sun", "Shine On You Crazy Diamond", "Have A Cigar", "Wish You Were Here" birbirinin peşi sıra patladı.
10 kişilik orkestra, bu şarkıları harfiyen çalıyordu. Plaktan dönüyorcasına aslına uygun; ton, tını ve sololar aynen tutturulmuş, hatta plaklardaki bitişler ve efektli geçişler bile kitabına uydurulmuştu. Alıştığımız konserlerin kiri pası, şarkı arası sohbetleri yoktu. Bizi şaşırtacak değişik parça yorumlarına yer verilmemişti kurguda. Son derece steril, bir o kadar mükemmeliyetçi bir işle karşı karşıyaydık.
Andy Fairweather Low, Dave Kilminster ve Thin Lizzy'den tanıdığımız hard rock ruhlu Snowy White'tan oluşan güçlü gitar üçlüsü, önlerindeki partisyondan şaşmıyor, sürpriz solo ya da pasajlara girmiyor; her tonu ve notasıyla David Gilmour gibi çalıyorlardı. Kusursuz bir cover band hissi de uyandıran orkestranın klavyecisi Jon Carin ve Harry Waters, davulcusu Graham Broad, saksofoncu (Waters akustik gitar çalarken basçısı) Ian Ritchie, Pink Floyd ruhunu içselleştirmiş, duyarak çalan müzisyenler olarak dikkat çektiler.Konserdeki tek Pink Floyd dışı şarkı, Waters'ın politik yanının, tercihlerinin belirgin olarak sergilendiği, "To Kill The Child - Leaving Beirut" oldu. Waters'ın albüm harici bir single olarak yayımladığı bu şarkının hikâyesi aynı zamanda sahnenin arkasını boydan boya kaplayan dev perdede çizgi roman diliyle anlatıldı. Şarkı sözleri, karakterleri ve olay örgüsü, Mister No sayfaları gibi canlandırıldı. İlk yarı, "Sheep"le kapandı. Toplamda 23 şarkıdan oluşan, 3 saate yaklaşan muazzam performansın ikinci seti "The Dark Side of the Moon" parçalarındandı. Şarkıları bir ağızdan söyleyen kalabalık, özellikle "Time", "Money" ve "Us and Them"de yekvücut oldu, Waters ile. O da sahneyi boydan boya arşınlayarak, uzaklardaki insanların gözlerinin içlerine bakarak gülümsedi sıklıkla.
Üç siyahi kadın şarkıcının -PP Arnold, Carol Kenyon, Katie Kissoon- varlıkları siyahi müziğin etkilerini katıyordu dahil oldukları pasajlara. Büyü gibiydi bu konser; kendinizi ellerine teslim etmemenizin olanaksız olduğu bir büyü. Zamanın nasıl aktığını asla hissedemeyeceğiniz bir büyü. Bittiğini müzisyenleri sahnede göremediğinizde anlayabileceğiniz bir hipnotizma. Bis tabii ki oldu. Hem de konserin doruk noktasını oluşturan "The Happiest Days Of Our Lives" geçişli "Another Brick in The Wall" ile başlayan bir bis. Konser "Comfortably Numb" ile bittiğinde Ay'ın karanlık yüzü de aydınlanmış, yolculuk başlamıştı.
Murat Beşer/ Milliyet