Özlemin ekranda eski tadı yok



Söyleyin bakalım: Yeniden gösterilse soluksuz izlerim diyeceğiniz eski TV dizileri var mı?
Hani şöyle üzerinden en az on yıl geçmiş diziler...Zamanında izlemek için işi gücü bıraktığınız, ocakta yemeği yaktığınız, arkadaş randevularını ektiğiniz diziler...Çocukluğunuzun mutlu anlarına ortak olmuş, yeni yetmelik çağınıza renk katmış diziler...Yeniden gösterilseler ne iyi olur diye düşünüp heves etiğiniz bu diziler gösterilince sıkılmadan izleyebiliyor musunuz acaba?ABD’de yapılmış izleyici ölçüm ve araştırmaları bu hevesin genellikle boş çıktığını; eski ünlü dizilerin pek azının daha sonra aynı heyecan ve dikkatle izlendiğini gösteriyormuş. Aynı yoğunlukta olmasa bile yıllar sonra da eski izleyicisi tarafından ilgiyle izlenen diziler daha çok Uzay Yolu gibi bilim kurgu veya X Files ya da Alacakaranlık Kuşağı gibi gizem-fantazi türlerine aitmiş.
Eh, ben de kendimden biliyorum. Retromax kanalında Mavi Ay gösterime girince hemen ekran başına kurulduğumu ama on dakika bile dayanamadığımı ve bu diziye bir daha bakmadığımı biliyorum. Sordum soruşturdum, hemen herkes aynı hayal kırıklığını yaşamış.Oysa 80’lerde Mavi Ay uçururdu bizi. İşlerimizi dizi saatinde mutlak evde olacak biçimde ayarlardık. Bruce Willis’in oynadığı Dedektif David’in esprilerine bayılırdık. (Tabii onu seslendiren rahmetli Alev Sezer’in de dizinin gönlümüzü çalmasında epey katkısı vardı!) Hele dedektiflik bürosunun sekreteri Topesto hayatımızdan bir parça olup çıkmıştı.
80’ler gelip geçti, dizinin de etkisi bitti demek, böyle bir açıklamaya sığınmak kolay!Ama 80’lerden konuşmaktan hâlâ hoşlanıyoruz. 80’lerin müziklerini hâlâ zevkle dinliyoruz; hatta aramızdan bazıları hâlâ 80’lerin müziğinden ötesine müzik demiyor!Ayrıca, 80’lerin önemli filmlerini hâlâ zevkle izliyoruz; bugün çekilmiş ve öyküsü 80’lerde geçen filmlere daha baştan burun kıvırmıyoruz.Öyleyse ne?Neden?Sorun, o dizilerin bizim hayatımızla iç içe geçmişliğinde...İnsanlar dizileri izlemiyor, deyim yerindeyse “yaşıyor”lar.Bunu anlamak için en iyi yol kendi geçmişimize gitmek yerine günümüzden kalkarak bir gözlem yapmak!Mesela Bin Bir Gece dizisini merak ve heyecanla izleyenler, özellikle de kadın izleyiciler varsa çevrenizde, ses etmeden biraz uzaktan gözleyin onları.Bir filmi izler gibi değil, doğrudan bir “yaşantı” ya tanıklık eder gibi izlediklerini fark edeceksiniz.
Dallas’ı yeniden izlemenin yarattığı hayal kırıklıklarını; bir zamanların anlı şanlı yerli dizisi Kartallar Yüksekten Uçar’ın (ki senaryosu Attilâ İlhan’ındı) şimdi izlerken bizde uyandırdığı yapaylık duygusunun zihnimizde kalmış eski saygın yerini bile yıprattığını ayrıca konu etmeye gerek duymuyorum.Olmuyor!Eski diziler yeniden “can”lanmıyor! Çünkü bizim kendi hayatlarımızı geriye döndürmemiz; filmi başa sarmamız imkânsız!

Hâlâ ilgiyle izlediğimiz fakat yapım ve ilk gösterim tarihi eski dizilere bakarsanız; “Sex and The City”ye mesela, onların da henüz eskimediklerini; nostaljik bir değer kazanmadıklarını görürsünüz.Sonuç olarak...Bizzat hayatın kendisinde de öyle değil mi?
Hatıralar anlamlı...Hatırlamak güzel...Ama tekrarlamak!O netameli iş!

Haşmet Babaoğlu/Vatan