“Ancora, ancora, ancora!”

Şu koca şehirde kimse şimdiki kadar zengin, şimdiki kadar yoksul değildi o zamanlar.Zaten şehir bu kadar kocaman, bu kadar karmaşık değildi.Bu kadar hırgür de yoktu sanki; saflık utanılacak bir şey değildi!Ve bahar günleri şimdikinden çok daha güzel ve cıvıl cıvıl renklerle gelir, yaz mevsimi bir başka mutlu geçerdi!Ya da şimdi bana öyle geliyor.Yani en korktuğum, en az güvendiğim duygulardan biri...Nostalji...Üstelik en baygın, en ağır haliyle yavaş yavaş yakama yapışmaya başlıyor galiba.Çünkü özlüyorum; çocukluğumun ve ergenliğimin bahar aylarını özlüyorum. 1960’ları...
Ah, o yıllar!Büyüyüp hızla “kirlenmemize” yani 1970’lere pek az kala tatlı ve çocukça bir baş dönmesiyle geçip giden baharlar!Kalamış’taki köşkün bahçe duvarında açan ve etrafı mis gibi kokutan manolyalar... Karşı apartmandaki genç dulun rüzgârda uçuşan leylak rengi elbisesi, caddeden geçen Buick’in homurtusu, bisiklet jantlarımıza mandalladığımız kartonun patırtısı...Nasıl unutulur bunlar?Okul çıkışında ilk iş olarak kravatları gevşetmemiz, kızların eteklerini iki parmak kısaltışı ve koşar adım deniz kenarına gidişimiz.. Ceketlerini omuzlarına atmış erkeklerin akşamüstleri işten eve tatlı bir yorgunluk içinde dönüşleri...Zaman dururdu sanki!Ve pembe pikaplarımızın üzerinde İtalyan 45’likleri dönerdi...Bahar ve yaz demek, biraz da İtalyan şarkıları demekti...
Bu nostaljiye nasıl esir düşüverdiğimi merak eder misiniz, bilmiyorum ama anlatacağım.Malum, bütün dünyada müzik endüstrisi tıkanmış durumda. Gençler müzikleri internetten indiriyor.Son çare olarak dünyanın büyük müzik şirketleri yaşını başını almış insanların nostaljik taleplerine göz dikmiş durumda. Çünkü hâlâ CD’lere para verenler orta ve üst yaşlardakiler.O yüzden de eski şarkılar derlenip toplanıp yeniden sunuluyor. Eski şarkıcıların albümlerinden seçmeler yapılıp piyasaya veriliyor.Doğrusu tuttu da bu iş.Raflar “compilation” albümleriyle doldu, bit pazarına nur yağdı!Ben bu akıma pek sıcak bakmadım şimdiye kadar. Ama geçenlerde bir müzik markette dolaşırken yeni piyasaya sunulmuş Mina ve Celentano albümlerini görünce iş değişti...
Mina Anna Mazzini...Kaşsız, çevresine simsiyah çizgi çekilmiş “dumanlı” gözler...Çapkın ve çarpık dudaklar...Bu yıl sanat hayatının 50. yılını kutlayacak olan İtalyan popunun divası.Adriano Celentano...Çirkin, güzel, komik ve yakışıklı...İtalyan pop müziğinin temel taşı, besteci, şarkıcı, şovmen, aktör.İnsan bu ikisinin albümlerini satın alıp dinlemeye başlar da, 1960’ların, hatta 70 başlarının baharlarına özlem duymaz mı?Ama şu da var...Şairin dediği gibi; herkesin arkadaş olduğu, oyunların sürdüğü, henüz kimsenin bizi aldatmadığı, bizim kimseye ihanet etmediğimiz ve şarkıların şimdiki gibi incitmediği zamanlardı o yıllar...Oysa şimdi dinleyince anlıyorum ki çoğunluğu nasıl da hüzünlü, nasıl da kırgın şarkılarmış!
Zaman gelip geçiyor ve zamanla birlikte ne çok şey!..Nostalji dedikleri umutsuz ve umarsız bir özlem!Yapayalnız ve galiba yalan yanlış bir sevinç!Bir kez geldi mi üstelik, gitmek bilmiyor.“Ciao Mina” diyorum; “Ciao Adriano!” Olmuyor!Hoşçakalın ergenlik çağımın bahar-yaz ayları!Diyorum...Denizden sokak içlerine doğru esen rüzgâr; “beşte devre, onda biter” minyatür kale maçlar, kuafördeki şıpıdık terlikli sarışın kız...Hoşçakalın...Diyorum...Olmuyor, olmuyor!Mina’nın biraz daha geç zamanlara ait bir şarkısı geliyor aklıma; hani sevgilisine “hâlâ, hâlâ, hâlâ seviyorum seni” diye seslendiği ünlü şarkı: Ancora, ancora, ancora!Benim için de hiçbir bahar mevsimi o Mina’lı, Celentano’lu baharların yerini tutamıyor! Hâlâ, hâlâ, hâlâ!


Haşmet Babaoğlu / Vatan