Son Kastrato...


















1981 yılında, hayatımın hedeflerinin, dünyaya bakışımın köklü biçimde değiştiği günlerde Mahler dinliyordum.
"Ölmüş çocuklar liedi" kararmış dünyamın fon müziğiydi.

O yıl bir başka şarkıyı daha dinlemeye başladım.
Kastratovari bir ses, muhteşem bir baladı söylüyordu.
Kadın sesi ile erkeğinkinin birbirine karıştığı veya birbirinden koptuğu sınırda söylenen bir şarkıydı.
"One day in your life" diyordu.
"Hayatında bir gün..."
"Hayatında bir gün bir yeri hatırlayacaksın.
Biri yüzüne dokunacak,
Hayatında bir gün
Burada bulduğun aşkı hatırlayacaksın."
Bu şarkı karanlık günlerimde bana çok dokunmuştu.
Sözlerindeki gibi, yüzüme, ruhuma dokunmuştu.
Michael Jackson söylüyordu.
Sonra "Thriller" albümü geldi, "One day in your life" unutuldu.
"Ay Yürüyüşü" o şarkının üzerinden silindir gibi geçti.
Michael Jackson dendiği zaman aklımıza gelen kırık hareketler, yüksek elektrikli, şimşek gibi şarkılar, 1980'li yıllara damgasını vurup geçti.
Benim gönlümde ise hep 1980'li yılların başında dinlediğim o olağanüstü balad kaldı.
"One day in your life..."
Sık sık dinledim.
Hayatımın filmlerini geriye sardım.
Kendime ait "bir gün"leri, çok özel "bir gün"leri hatırladım.
Dün sabah Michael Jackson'ın öldüğü haberi geldiğinde, içimdeki öteki, otomatik bir emirle harekete geçti.
"One day in your life"ı dinlemeye başladım.
Bir kere, iki, üç, dört kere...
Doyamadım, arabada da dinledim.
Michael Jackson, 50'li yıllarını, büyük bir konser dizisi ile açmaya hazırlanıyordu.
"Moonwalk"u bile aşacak yeni bir dans üzerinde çalıştığı söyleniyordu.Dinamit gibi gelecekti."Thriller"ı bile yaya bırakacak şimşek gibi şarkılar, danslar tasarlıyordu.Oysa ben 50'li yaşlarında ondan yeni bir "One day in your life" dönemi bekliyordum.Tıpkı şarkının sözlerindeki gibi ruhumuza dokunacak, tüy gibi okşayacak baladlar.
Aklıma, o muhteşem dizeler geldi:
"Bekler bazı şiirler bazı yaşları..."
Tıpkı onun gibi.
"Bekler bazı baladlar bazı yaşları..."
Michael Jackson gerçek bir müzik devrimcisiydi.Teneke trampetti.
Büyüyemeyen, büyümek istemeyen, oyuncaklar dünyasında, Disneyland'ında kendi kendini enterne etmiş bir çocuktu.
O son kastratoydu.
Çocuk kalabilmek için, kendi derisini, kendi ruhunu, kendi yüzünü kendi eliyle iğdiş etmiş son kastratoydu o.
Sabah oluyordu.
Hálá "One day in your life" çalıyordu.Karanlık günlerime döndüm.
Hayatımda her şeyi kaybettiğime inandığım, "çok özel bir günleri" bile hatırlamak istemediğim, erken bir ölüme hazırlandığım günlere.
Etraf, mahalle, muhit umutsuzluklarla doluydu.
Bir yandan ise Steven Spielberg'ler, Lucas'lar, Indiana Jones'lar, Star Wars'lar, Blade Runner'ların heyecan veren, umut saçan devrimci sinyalleri geliyordu.
Şarkı bir kere daha sona ererken düşündüm.
Michael Jackson'ın ölümü benim de 80'li yıllarımı kapatıyordu.
"Wacko Jacko" artık, bütün hayatı boyunca aradığı "Harikalar Diyarı"nda.
Kastre edilmiş, iğdiş edilmiş, meydan okuyarak çirkinleştirilmiş bir maskenin arkasında yaşıyordu.
Artık o maskeye ihtiyacı kalmadı.

Ertuğrul Özkök