
Peki ya, çocuk yüzlü kahraman Tom Miks?.. Tom Miks’in Allah için elini bile tutmadığı sevgilisi Suzi’ye, Tom Miks’ten çok, biz çocuklar mı aşıktık yoksa?..
İlahımız Tarkan filan değil Baltalı ilah Zagor’du bizim... Yardımcısı Çiko’yu da, sütlü çikolatayı da çok severdik... Kaptan Swing vardı bir de çok sevdiğim. Ontario diye bir yerin varlığını ilk kez Kaptan Swing sayesinde öğrenmiştim o zamanlar. Onun yanında da unutulmaz bir kızılderili Gamlı Baykuş vardı ve de Gamlı Baykuş’un her zaman didiştiği ‘Pire torbası’ olarak gördüğü sevimli köpek Puik. O yıllarda henüz köpek besleme merakı şimdi ki gibi fazla değildi ama ben özellikle zayıf ve çelimsiz köpeklerine ‘Puik’ adını takanları anımsıyorum...
Sadece Teksas, Tom Miks, Zagor, Kaptan Swing de değil elbet, okuduğumuz daha bir sürü çizgi-roman vardı: Pekos Bill, Tom Braks, Zembla, Sihirbazlar Kralı Mandrake, Mister No ve diğerleri... Hayal dünyamızın alanlarını genişleten, ufkumuzu açan, birbirinden müthiş o çizgi-roman kahramanları... Açık söyleyeyim ben bunların dışındaki her türlü dergiye de çok düşkündüm, elime ne geçerse okurdum.
70’li yıllar da hayatların bu kadar magazini çıkmadığı için, o dönemin moda dergisi “Cep Foto-Roman” okumak bile hoşuma giderdi açıkçası. Bu cep fotoromanı benim yaşımdakiler çok iyi anımsayacaktır. Kadınlar kadar erkeklerin de çaktırmadan düşkün olduğu ve nerdeyse insanın cebine sığacak bir boyutta yayınlanan cep fotoroman, aslında İtalya’dan gelirdi o yıllarda.
İçinde İtalyan usulü, türkçeleştirilmiş foto-romanlar yer alırdı. Bugünün o bitmek bilmez Brezilya-Meksika dizilerine benzetebilirsiniz aslında cep fotoromanını. Benim okuma nedenim biraz da hınzırlık ve muzırlık içindi açıkçası. O zamanlardan içimde kaynamaya başlayan mizah duygusuyla bu aşk fotoromanlarının kendimce parodisini çıkarmaya ve onların konuşma balonlarıyla oynamaya pek düşkündüm, yani sevme nedenim biraz da bundandı.
İyi bir mizah malzemesiydi doğrusu bu cep fotoroman dergisi.
Sonra aklıma çocuk dergileri geliyor o yılların... Bildiğim ilk çocuk dergisi Doğan Kardeş olmuştu. Gerçekten çok güzel bir dergiydi Doğan Kardeş. Sadece içeriğini değil, özel kağıdını da çok severdim ben onun. Kağıda olan özel düşkünlüğüm de bu derginin çok payı vardır. Yıllar sonra büyüyüp de dergi ve gazetelerde çalışmaya başladığım 80’li yıllarda kağıt kokusuna olan düşkünlüğüm, kimilerinin parfüm düşkünlüğü gibi bir hal almıştı. O kağıt kokusu okumayı çok sevmeme de etken olmuştur mutlaka. Milliyet-Çocuk dergisinin de çıkmaya başladığı dönemden itibaren sıkı bir okuru olmuştum. “Seksek” diye ilginç bir çocuk dergisi vardı onu da her hafta alırdım mutlaka. Çizgi roman kahramanı Asteriks de, en yakın arkadaşı Hopdediks de bir tutkuydu benim için. Halit Kıvanç’ın türkçeleştirdiği Asteriks’in albümlerini büyük bir keyifle evirip, çevirip tekrar tekrar okurdum...
Milliyet Yayınlarının yayınladığı çocuk kitaplarını da bir solukta bitirirdim hep. O yıllardan unutamadığım bir çocuk kitabı: “Pal Sokağı’nın Çocukları”dır. Macar yazar Ferenc Molnar’ın o unutulmaz kitabı. Neler okumadım ki o yıllarda, özellikle Jules Verne’nin, bir çocuğun hayal gücünü açan birbirinden güzel kitaplarını... 80 Günde Devrialem, Aya Seyahat, Kaptan Grant’ın Çocukları serisi... Sonra Michel Zevaco’nun “Pardayanlar” serisini pek sevmiştim...
Tabii; Define Adası, Robinson Cruseo, Siyah İnci, Küçük Prens, Pollyanna, Çocuk Kalbi gibi kitapları da unutmamak gerek...
Daha çok kız çocuklarının tutkusu haline gelen kesip-biçmeli “Şebnem” serisini de takip ederdim, “Ayşegül” kitaplarını da. Şebnem’i birbirinden ilginç kıyafetlerle giydirmek, o yıllarda yavaş yavaş çizerliğe de gönül vermeye başlamış bir çocuk için oldukça ilginç ve keyifli bir işti. Ancak mizah dergileriyle tanışıp da, onlarda varolan farklı bir dünyanın tutkunu haline gelmeye başlayınca gözüm sonraları ne Şebnem’i ne de Ayşegül’ü gördü daha sonraları...
Tüm bu dergilerin ve kitapların bana okumanın ötesinde yararları da olmuştu açıkçası. Özellikle okudukça elimde biriken Teksas, Tommiks, Zagor gibi dergileri bir süre sonra mahallede arkadaşlarıma satmaya başlamıştım. Ama bu satış durumu hiçte kolay olmamıştı. Utana-sıkıla da olsa bu benim ticaret hayatına ilk girişimdi…
Cihan Demirci / “Ben Büyüyünce de Çocuk Olucam”dan bir bölüm...