Emmanuelle

Hikayenin benim için en önemli kısmı, Emmanuelle film müziklerinin yer aldığı o plağı bulmamdı. Emmanuelle zaten bir markaydı, Sylvia Kristel hala (şu an kırklı yaşlarını sürmekte olan) erkeklerin 'vazgeçilmezi' idi.
Emmanuelle serisinin Sylvia Kristel'li 4 tanesi yapıldı. (1974, 1975, 1977 ve dördüncüsü 1984 yılında yapılmışlardı. Sonuncusunda Sylvia Kristel soyunmuyordu) Hatta bunlardan birisine Türk işletmeci 'Hisli Duygular' diye bir isim uydurmuştu ki, iş absürditeye gelince Türk insanının ne kadar yetenekli ve yaratıcı olduğunu gösterir bu isim.
Sylvia Kristel'in oynamadığı daha bilmem kaç tane daha Emmanuelle filmi yapıldı ama onları boşverin gitsin.
Bütün seri filmlerinin en harbisi, birincisidir. Bugün için baktığımızda, 1974 yılında Just Jaeckin'in uyarlayarak çektiği Emmanuelle filmi pek de o kadar orijinal gelmiyor olabilir. Ama o tarihlerde 'tabu deviren' bir erotizm gösterisiydi. Softporno bir film olarak büyük gişe yapmıştı.
Filmin senaryosunu, Emmanuelle Arsan adlı aykırı yazarın otobiyografisinden yola çıkarak Jean-Louis Richard yazmıştır.
Emmanuelle filmlerinin konuları genelde Fransa'dan uzakta egzotik ülkelerde (Tayland, Bali, Brezilya) Fransızların başından geçer. Bu yabancı ambians, yeni ve özgür cinsel deneyimler için vazgeçilmez bir dekor oluşturur. Egzotik güzellikler içinde sunulan erotizm, sinematografik açıdan daha bir 'yakıcı' oluyor sanki.
Birinci filmde, Emmanuelle yirmili yaşlarında tecrübesiz bir genç kadındır. Tayland'daki diplomat kocasının yanına gitmektedir. Evlilik dışı ilişkileri gayet hoş gören bir kocası vardır. Daha uçaktayken Emmanuelle 'cinsel deneyimlerini genişletmek' konusundaki icraatlarına başlar. Bangkok'ta uyuşturucu çekilen bir yerde marifetinin doruklarına varır. Aklınıza gelen hemen her türlü varyasyonu deneyecektir.
Sylvia Kristel pek de iyi bir oyuncu değildi, ama Emmanuelle rolüne cuk oturuyordu doğrusu. Konusuyla bütünleşme açısından diyorum yani. Aslında o filme giden insanların kaç tanesi gerçekten konuyu umursuyordu, veya bir senaryo olduğundan haberdardı, bilemeyiz tabii.
Filmin teması ise Pierre Bachelet'nin o muhteşem şarkısı.
Gerçek aşkı bulmak isteyen ama sadece 'vücuduyla ilgilenen' erkeklerle karşılaştığı için hayalkırıklığı yaşayan bir kadının hikayesi.
Benim de kafama takılıyor hani: Bir kadının duygularını şarkılaştıran 'bir erkek' olduğunda niye bu kadar duyarlı olabiliyor da, mesela sıra Şebnem Ferah'a geldiğinde niçin 'İçine girdiğin küçük kaygan deliği Yeni ve büyük bir dünya mı sandın?' diyen dizelerle karşılaşıyoruz?
Kadının duyguları ve cinselliği arasındaki bağ, erkeklerin vehmettiği kadar derin değil mi yoksa?


Alper Eğmir/Gazoz Ağacı