
Atıf Yılmaz'ın ölümü üzerine gazetelerde çıkan kimi yaldızlı, allı pullu yazılara bakıyorum da şunu söylemek istiyorum: Kaybettiğimiz bir değer için güzel şeyler yazmak istiyorsak, ona ve yaptıklarına "hak"kını vermeye çalışmamız yeter... Yaşarken kendisi okusa fena halde dalgasını geçeceği biçimde abartılı değerlendirmelere ve ifadelere hiç gerek yok ki!Atıf Yılmaz bir Tarkovski değildi...Bertolucci de değildi.Yılmaz Güney gibi nice özgün - bağımsız sinema yaratıcısının yolunu açmıştı ama onlardan da değildi.Olması da gerekmezdi!Atıf Yılmaz, Yeşilçam sinema geleneğindendi; o geleneğin ustalarındandı. O çok sözü edilen "kadın filmleri" ve "entelektüel" projeleri de dahil, bütün arayışlarını Yeşilçam'ın "el"i ve "dil"iyle kotarmıştı. "Bir Atıf Yılmaz Filmi"nin bütün güzelliği ve etkileyiciliği de bu özelliğinden kaynaklanmaktaydı.
Anadolu seyircisi fındık fıstık niyetine tüketsin diye çektiği sayısız filmi kadar, etkisi insanın içine işleyen filmleri de vardı Atıf Yılmaz'ın...1966 yapımı Ah Güzel İstanbul mesela! 1959 yapımı Ala Geyik! Filmin senaryo yazarlarına bakın: Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz, Halit Refiğ!..Sonra kim seyretmiş de unutabilmiş, şaşarım: Selvi Boylum Al Yazmalım!Ve Mine.Ve Dağınık Yatak.Ve Adı Vasfiye.Seyredeni hemen sarıp sarmalayan Selvi Boylum Al Yazmalım'ı dışarda tutarsam, Atıf Yılmaz'ın filmlerinde şu özellik hep dikkatimi çekmiştir: Onun filmleri ilk seyredişte "ne müthiş bir film seyrettim" etkisi yaratmaz, sert biçimde çarpmaz, sarsmaz insanı.Sadece içinde hafif bir sızı bırakır sanki. Filmlerinin değerini asıl ikinci seyredişte kavrarsınız; filmin öyküsünün taşıdığı duygu yükü ikinci seyredişten sonra sarar içinizi ve bir daha bırakmaz!Seyrettikçe hem filmdeki insanları hem de sokaktaki benzerlerini anlamaya, onları severek kucaklamaya başlarsınız. O nasıl oyunculuktur, nasıl sahiciliktir, şaşırıp kalırsınız.İşte bu büyük iştir ama işçiliği çok incedir ve apayrı bir değeri vardır.
Atıf usta, nur içinde yat!
Haşmet Babaoğlu/Vatan