Bizler 60’lı yıllar doğanlar bilgisayar değil radyo kuşağıyız. Arkası yarınlar dinleyip yurttan sesler korosu eşliğinde tipitip çiğner, tüp içerisindeki şokellalarımızı emer leblebi tozunu yutardık.
Biz çok mutlu bir kuşaktık.
Şamdelle denize girer, şetland kazaklarımızı pantolonlarımızın içine sokardık. Fako pantolonu olmayanları garipserdik. Briyantinli saçlarımızı rüzgar bile bozamazdı.
Biz çok mutlu bir kuşaktık.
Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı şiarıyla okullarda gün düzenlerdik. Herkes sıra ile poğaça, börek vs. getirirdi.
Biz çok mutlu bir kuşaktık.
Gezici doktorların bizlere verdikleri, ilaçlı şekerler sayesinde verem, felç, sarılık, kızamık gibi hastalıkları engel olurlardı.
Biz çok mutlu bir kuşaktık.
Pazar akşamları mutlaka banyo yapılırdı çünkü ertesi gün okula gi.dilecekti. berberler çok pratikti. Kafamıza koydukları tasın dışına çıkan saçları keser ve adına okul tıraşı derlerdi.
Vadideki hayat, kökler, dallas, kaçak, bonanza olmazsa olmaz dizilerimizdi.
Ayı yogi, uçan kaz morton, voltran pembe panter ev fertleri gibiydi
Biz çok mutlu bir kuşaktık.
Saçma sapan kadın programlarımız yoktu. Genç kızları fahişeliğe özendiren renkli hayatları anlatan programlarımız yoktu.
Biz çok mutlu bir kuşaktık.
Dolar, mark yuro falan bilmezdik.
Banka, faiz, tefe , tüfe anlamazdık. Banker kastellimiz bize yeterdi.
Biz çok mutlu bir kuşaktık.
Kimi ürünleri adıyla değil cinsiyle adlandırıdık: kağıt mendil selpak, margarin sanayağı, yapıştırıcı uhu olarak kalmıştı akıllarda.
Biz çok mutlu bir kuşaktık.
İşte bu ve buna benzer ne güzel, ne saf, ne temiz çocukluk anılarımız vardı.
Bizlerden biri Muharrem Kaşıtoğlu tüm bunları oturup bir araya getirip gözümüzün önünden bir film şeridi gibi akıtıp bizi geçmişe götürmeyi başarmış.
Okuyun geçmişe o güzel atların olduğu döneme gidin.
İsmet Gülseçkin